Avrupa’nın en önemli başkentlerinden biri olan Berlin’in tarihi, ayrılıklar sonunda gelen birleşmelerle şekillenmiş. Spree Nehri kıyısındaki iki yerleşim Berlin ve Cölln, 1307 yılında birleşerek Berlin’in görkemli tarihini başlatmışlar. II. Dünya Savaşı sonrası Berlin tekrar ikiye bölünmüş. Uzun yıllar bir yanı eksik iki ayrı kent olarak yaşaması, bir taraftan pek çok acıya sebep olurken diğer taraftan farklı karakterde iki kent ortaya çıkarmış.
Berlin bir müzeler şehri… Müzeler adası olarak bilinen bölgedeki müze binalarının mimarisi mühteşem. Birbirinden farklı eserlerin sergilendiği müzeler arasında bizleri en çok ilgilendiren Bergama Müzesi, tek kelimeyle büyüleyici. Sunağın 120 metreyi bulan ve tanrılarla, devlerin savaşını anlatan frizleri görülmeye değer. Müze girişinden alacağınız Türkçe anlatım yapan kulaklıklar sayesinde, her bir frizin ne anlattığını dinleyebiliyorsunuz.
Bir zamanlar şehrin tüm hazinelerini kendilerine toplayan Hohenzollern monarşisinin yaşadığı ihtişam, sarayın salonlarında ve mimarisinde ayan beyan görünüyor. Kral III. Friedrich tarafından eşi Kraliçe Sophie Charlotte için yazlık malikane olarak 17. yüzyılda inşa edilen saray, Berlin’in en çok ziyaretçi çeken yerlerinden biri. Özellikle hafta sonlan kalabalıklara kalmamak için erken gitmek gerekiyor.
Berlin’de Sanat ve Kültür
Berlin denince ilk akla gelen Bertolt Brecht olur. Oyun yazarı ve şair olmasının yanında muhalif kişiliğiyle de bilinen sanatçının izlerini müze haline dönüştürülen Brecht Evi’nde sürebilirsiniz.
Berlin sanat, kültür ve tarih kenti olmasının yanında gece yaşamı, restoranları ve alışveriş olanaklarıyla da her zevke hitap edecek seçeneklere sahip. Friedrichstrasse’de kentin en özel mağazaları bulunuyor. Bu cadde daha çok lüks ürünlerin satıldığı bir yer. Lafayette Pasajı ise caddenin merkezi sayılıyor.
Her kesime hitap eden ve ürün çeşidi bakımından sınırı olmayan mağazalar ise Gedachtniskirche’de bulunuyor. Özellikle burada bulunan Europa Center bünyesinde yüzden fazla mağaza var. Berlin tam bir gurme cenneti. Dünyanın her türlü lezzetini kentin restoran ve imbiss adı verilen küçük büfelerinde bulmanız mümkün.
Eğlence kültürü de doğal olarak kentin çeşitliliğinden nasibini fazlasıyla almış. Sokak müzisyenleri açık hava konserlerine son hızla devam ederken, dünyanın en ünlü klasik müzik orkestrası olan Berlin Filarmoni Orkestrası müzik severlere ziyafet sunuyor. Kentin muhtelif yerlerine yayılmış, yerel izler taşıyan pub’lar ile gece eğlencesini zirveye taşıyan gece kulüpleri ve siyasi mizahın eksik olmadığı kabareler kentte gösteri dünyasının ne kadar zengin olduğunun ipuçlarını veriyor.
Yaklaşık 700 yıllık Berlin her ne kadar yaşlı bir kent gibi algılansa da aslında ruhu genç kalmış bir şehir olarak çıkıyor karşımıza. Yaşadığı her durumdan bir şeyler öğrenerek, müthiş bir dinamizm yaratabilmiş bu kem, her dem genç kalmayı başarmış ve gelecekte de başaracak gibi görünüyor.
Berlin’de Yeme İçme
Cafe Einstein Stammhaus Viyana usulu bu tarihi mekan iyi bir kahvaltı ve kahve içmek için çok uygun.
Grossbeerenkeller
Geleneksel Alman mutfağından lezzetleri ve tabii biraları bulabileceğiniz restoranda Almanya’nın ruhunu yakalayabiliyorsunuz.
Solar
Sıra dışı mönüsünün yanında manzarasıyla da farklı bir restoran.
Solar 17. kattaki konumu nedeniyle kenti panoramik izleme olanağı veriyor.
Merhaba
Berlin’de uzun süre kalanlar ya da memleket yemeklerini özleyenler için en doğru adres.
Berlin’de Gece hayatı
HBC
Doğu Almanya’nın Macar kültür merkezi olan HBC sanat galerisi, şimdi sıra dışı bir bar hafini almış..
Rosa Bar
Neon ışıklı tabelası, püskülü perdeleri ile bir film karesinden çıkmış gibi görünen mekan keyif veriyor.
Kotti Monarch
Dj’lerin yaptığı poptan rock’n roll’a uzanan geniş müzik çeşitliğinde dans etmenin tadına varabileceğiniz bir mekan.